Ahmet Coka // Grafik Tasarımcı
02 Ocak 2016

Yakaköy’e yerleştiğinden beri köyün çocuklarıyla bisiklete binmekten, otobüs durağındaki teyzenin gözünü muayene etmesinden, her akşam çöp atma sırasındaki sosyalleşmeden müthiş keyif alıyor Ahmet.
Bunaldığım bir gün, başımı sanki bir balinaya dayamış gibi resmetmiştim. Ve bir gün o balina kıyıma yanaştı, beni aldı, buraya Bodrum'a getirdi.

Ahmet Coka kimdir?

Sıradan şeyler söylemeyi sevmiyorum. Şöyle başlayayım: Çocukken kırtasiyeleri dolaşmaya bayılırdım. Ama bir şey almazdım. Sırf o renkli dünyayı sevdiğim için sürekli giderdim. O beni grafik tasarımcı yaptı. Sonra biraz büyüyünce grafik tasarım okudum ve İstanbul’da irili ufaklı çeşitli ajanslarda çalıştım. Zamanla idealist çizgiden günü kurtaran adama dönüştüğümü anladığım anda da kapağı buraya attım.

Ne zamandı o?

1 seneyi biraz geçti.

Oturduğun yer pek de merkezi değil. Bilinçli bir seçim miydi Yakaköy? Memnun musunuz?

Buraya taşınmadan önce tabii ki bir sürü öğüt dinledik. “Merkeze yakın olun” dediler, “sosyal hayattan kopmayın” dediler. Fakat kısa bir zamanımız vardı ve Bodrum’da özellikle de merkezde bize gösterilen evlerin hepsi çok kötüydü. Daha sonra burayı bulduk, henüz bitmemişti ama 1 ay içinde teslim edileceği söylendi. Beğendik ve ona göre programımızı yaptık. Bitene kadar annemin Yalıkavak’taki evinde oturmaya başladık. 8 ay sonra taşınabildik.

Ne? 1 ay içinde bitecek denilen evi 8 ay sonra mı teslim aldınız?!

Aynen öyle oldu. Ama içinde hayal kurabildiğimiz tek ev burasıydı. O yüzden bekledik. Ve bir önceki sorunun yanıtı; evet, memnunuz. Eğer merkezde bir ev tutsaydık; her akşam birine takılacaktık, sürekli sosyal hayatın içinde olacaktık. Burası Hülya’yla başbaşa kalmamıza olanak sağlıyor. Mesafe koyma imkanı verdiği için çok memnunuz.

Aslında Bodrum’a taşınman, burada yaşadıkların, sevdiklerin/sevmediklerin her şey blog’unda yazıyor. O yüzden sen bana buraya bisikletle gelişini anlat. Neden yaptın bunu?

Kendime özgü bir öyküm olsun istedim. Ben aslında bisikleti bir metafor olarak kullandım. Bodrum’daki hayatımıza dışarıdan bakıldığında bizim bunu çok kolay elde ettiğimizi, çok mutlu olduğumuzu ve her şeyin güllük gülistanlık olduğunu var sayıyorlar. Oysa bisikletle geldiğimi söyleyince kendini benim yerime koymaya başlıyor ve zorluğun farkına varıyor insanlar. Benim 15 yıllık hayalimin bir iz düşümüdür buraya bisikletle gelmek. Tırmanıyorsun, terliyorsun, heyecanlanıyorsun, düşmekten korkuyorsun… Hayatla birebir örtüşüyor. Üstelik ben bisikletçi değildim, ilk uzun yolum İstanbul-Bodrum oldu.

Sonra işi epey ilerlettin, sanırım.

Devamını getireceğimi hiç sanmıyordum başlarda. Ama çok sevdim ve burada çok baskı oldu. Özellikle Bodrum Bisiklet Kulübü ve Muğla Bisiklet Derneği bir takım etkinlikler yapmak istedi. Antalya-Bodrum yaptık, şimdi 3.’sünü yapacağız.

Nasıl bir hayatın var Bodrum’da?

İstanbul alışkanlıklarımı bir kenara bırakarak geldim. Eğer burayı geldiğin yerle kıyaslarsan sürekli şikayet eden adama dönüşürsün. Muğla şivesi, Bodrum ağzı diye bir şey var ya; gidipduru, gelipduru diye konuşuyorlar. Yani hayat “durmak” üzerine kurulmuş burada. İşte ben o durmaya layık olmaya çalışıyorum.

Peki, İstanbul’da nerede yaşar, ne yapardın?

Bebekliyim. Babam Yaşar Coka Bebek’in en eski esnaflarından. Halen çalışmakta olduğum Republica isimli ajansta çalışırdım.

Halen çalışmakta olduğum derken?

Ben gitmek istediğimi söylediğimde ajans dedi ki; bize 1 yıl ver, sistemi hazırlayalım sonra git, bize oradan destek vermeye devam et. 7-8 günlük bisiklet yolculuğu ardından buraya geldim ve pazartesi aynı şekilde, bu kez evden işimin başına geçtim. Tek sorun arşivim yoktu elimin altında. Ertesi gün ofisteki bilgisayarımı yolladılar! Ondan sonra çalışma düzeni aynen devam etti.

Neydi seni Bodrum’a kaçmaya iten şey?

2007 yılında aşırı yoğun tempoda çalıştığım bir gün vücudum bana bir şey söyledi. Doktora gittim; kansersin dedi. İkinci gün bir baktım, herkes benim yerime üzülüyor. O zaman ben üzülmeyi bıraktım. İstanbul’dan gitmeyi düşünmeye başladım. Ama esas tetikleyen şey bu değildi. Bir gün; kemoterapiye gitmek üzere taksiye atladım. Ağzımda maskem var, saçlarım dökülmüştü. Şoför “nereye” diye sordu. “Amerikan Hastanesi, Nişantaşı” dedim. “Oraya çıkamam” dedi. “Hastaneye gidiyorum” dedim. “Kusura bakma abi, her koyun kendi bacağından asılır” dedi. Ben hayatım boyunca bu kadar üzüldüğüm bir an hatırlamıyorum. Akşam eve döndüğümde İstanbul’da yaşamayacağıma kesin karar vermiştim. Gerçi bu hikayenin üzerinden çok zaman geçti ama ben sabırlı bir adamımdır.

Hiç özlemiyorsun İstanbul’u, değil mi?

Hiç! Gidiyorum, ikinci gün dönesim geliyor. İstanbul’dakilerin “çok yoğunum” demesinden de sıkıldım. Baktığın zaman aslında adam gerçekten yoğun çünkü 4 saati trafikte geçiyor.

Her yere bisikletle mi gidip geleceksin? Araba almayacak mısın?

Alacağım. Çünkü geçen sene 40 derece ateşlendim ve hastaneye bisikletle gitmek mümkün olmadı tabii. O yüzden alacağım ama gerekli olduğunda kullanmak üzere…


Bodrumlu müşterilerin oluyor mu? Buraya dair bir şeyler de yapıyor musun?

Ara ara yapıyorum. Bodrum’a geldiğimde Burak Ülman’la tanıştım. Anne Baba Kumandası isimli bir çocuk kitabı projesiyle ilgili beni aradı. İllüstrasyon yaptım onlara. Onun dışında Bodrum Bisiklet Kulübü yaptığım işleri görünce bir şeyler talep etti. Yeni logo, forma gibi. Muğla Bisiklet Derneği Gökova turu ile çok övünür. Türkiye’nin en eski kamplı turu. Onlara broşürler, formalar yaptım. Bunlar benim burada gönüllü yaptığım ve çok keyif aldığım bazı işler.

Bodrumlu hayatının illüstrasyonunu yapmanı istesem ve sana çok uzun bir süre tanımasam, ne çizerdin?

Yıllar önce çizdiğim bir resim var aslında. O da benim blog’umun logosuna dönüştü. Bunaldığım bir gün, başımı sanki bir balinaya dayamış gibi resmetmiştim. Ve bir gün o balina kıyıma yanaştı, beni aldı, buraya getirdi. Salyangoz da benim için önemli bir ikondur çünkü ne yaparsak yapalım onun kadar parlak iz bırakamıyoruz arkamızda. Herhalde yine bunları çizerdim.

Nerelere gidiyorsunuz Hülya ile, tavsiyelerin var mı?

Biz üniversitenin oralardan Ortakent manzarasına bakmayı seviyoruz. Bisikletle Kızılağaç’a gitmeyi seviyoruz. Taş Kahve’nin oradaki dut ağacının altında çay içiyoruz. Serdar Benli’nin adı çok geçer Bodrum deyince. Onunla birlikte tanıdığımız Mahmut Kaptan ve Hanende Mey’e ara ara gidiyoruz. Gemibaşı şu sıralar favorimiz. Beğendili karides inanılmaz bir şey!


2016 “yapılacaklar” listen var mı?

Ben o tip şeyleri yapmayı çoktan bıraktım. Tasarımcıyım ama 5-6 yıldır portfolyo bile yapmıyorum. Çizdiğim ve yazdığım şeyler beni daha çok refere ediyor. Ama 2017 için bir planımız var. Hülya’yla Üsküp-Atina turu yapacağız. Üsküp benim babamın doğduğu yer, oraya gidip köklerime bir yolculuk yapmak istiyorum. Doğup büyüdüğüm mahalle de Bebek, söylemiştim. Orada da Ermeni ve Rum komşularımız vardı. Üsküp’ten Atina’ya bir köprü kurarak çocukluğuma seyahat etmiş olacağım.

Daha çok Ahmet Coka isteyenler ne yapmalı?

İki tane blog’um var: cokabook ve hadibenkaçtım. Sosyal medyada da bitişik olacak şekilde “ahmetcoka” yazınca çıkarım.

Yukarı Çık