Ceyda Günalp // Videograf
15 Mart 2017

Video çekmeyi New York’ta işin ustasından öğrendi. İyi dergilerle, havalı markalarla çalışıyor. İçindeki yazarlık heyecanını coşturmak için Bodrum’a geldi. İkinci kitabına başladı bile! Yeni kahramanımız Ceyda Günalp.
İstanbul’da o hengamede asla bir şey yazılmıyor. Kafamın biraz boş olması lazım. Bodrum’a geldim, geldiğimden beri ikinci kitaba başlayabildim. O boşluğu yakaladım burada.

İstanbul’da bir hayatın vardı. Nelere dur deyip geldin Bodrum’a? 

Aslında hiçbir şeye dur demedim.

Ne güzel. Onu yapmak da zor çünkü. Nasıl becerdin?

Video çekiyorum. Freelance çalıştığım için dur demeden de yeni kararlar alabiliyorum. 

Türkçesi videograf mıdır onun yoksa video sanatçısı mı?

Videografı tercih ediyorum. Sanatçı gibi görmüyorum çok kendimi. Elbette estetik bir bakış açınızın olması lazım ama videograf desek daha iyi!

Peki, ne yapar videograf o zaman bilmeyenler için?

Mesela bir moda çekimi vardır, o moda çekiminin video olarak bir görsel kanıtının kalmasını ister birileri ya da çok özel bir etkinlik yapar ya da bir müzik festivali vardır ya da birileri akustik müzik performansı yapıyordur. Bütün bunları kendi gözünden küçük bir belgeselmiş gibi filme alır. Hani büyük prodüksiyonlarda her şey çok reklam reklam kokar ya ama benim yaptığım işlerde daha doğal videolar çıkar ortaya.

Tek başına mı yapıyorsun?

Tek başımaydım. Nişanlımla tanıştıktan sonra birlikte çalışmaya başladık. O da ses mühendisi. Biraz daha büyük işler yapıyoruz böylece. İki kişiyiz. 

İstanbul’dayken kurumsal bir yerde çalışıyor muydun? Kendi markan üzerinden mi gittin hep?

Şöyle; 8 sene kurumsal bir firmada çalıştım. Farklı ajanslarda 4 sene reklam yazarlığı yaptım. Ardından 2 sene uluslararası bir şirkette çalıştım. Oradaki kreatif ajansımız New York’taydı. Beni oraya gönderdiklerinde video çekmeyi öğrendim ve video üzerinden devam etmeye başladım. Sonra karnaval.com diye radyoların olduğu bir site var, orada video ve içerik editörlüğü yaptım.  O dönem o kadar çok video yaptım ki, artık bu işte ilerlemeye karar verdim. 3 senedir de freelance çalışıyorum.

Bodrum senin hikayenin neresinden boy gösterecek merak ediyorum. 

İki arada bir derede yazdığım bir kitap var: Adı "Bunu Buraya Ben Koydum". Yazmaya bayılıyorum. Reklam yazarlığı yaptığım dönemlerde kendim için yazacak vakit bulamıyordum. Ama o  işi de yapmak istiyordum. İşte Bodrum bu noktada güzel bir kurtarıcı oldu. İstanbul’da o hengamede asla bir şey yazılmıyor. Kafamın biraz boş olması lazım. Bodrum’a geldim, geldiğimden beri ikinci kitaba başlayabildim. O boşluğu yakaladım burada.

Kitabından bahsetsene daha çok. Neyle ilgili?

Nesinden bahsetsem acaba?

Nasıl ortaya çıktığından başlayabilirsin mesela. 

Hiç tanımadığım birinin eleştirisi var kitapla ilgili: “yeni nesil Küçük Prens” yazmış, sağ olsun. Bir gün telefonum çaldı, bir arkadaşım: “Ceyda, ben çocuk kitabı çizmek istiyorum, sen yazar mısın?” dedi.  Muhtemelen o bunu söylerken 20 sayfalık basit bir şey hayal etmişti. Fakat o anda benim aklıma bu kitabın fikri geldi. İstifa ettim, kitabı yazdım, teslim ettim fakat çizim konusunda sıkıntılar yaşadık ve yollarımızı ayırdık. Ben de bir kenara attım kitabı. Aylar sonra başka bir arkadaşımla yeniden ele aldık. Epsilon’a gönderdik kitabı. Aradan 6 ay geçti, Epsilon doğum günümde kitabımı basmaya karar verdi! Havalara uçtum, şaka yapıyorlar sandım. Sonra Nesil Kalenderoğlu ile tanıştım. O da kitabı öyle inanılmaz çizdi ki! Her şey istediğim gibi oldu.

Neyle ilgili? 

Ben aslında büyüklere yazdım bu kitabı, fakat çocuk kitabı olarak çıkardılar. Ben masalları pek anlayamadım çünkü masalların içinde bize zarar verecek şeyler olduğuna inanıyorum biraz, mesela bütün kızlar bir prens arayarak büyüyorlar! Benim etrafımdaki bütün arkadaşlarım da hep prens beklediler hayatları boyunca. Bu küçük çocuk kitaplara girip gerçekten aşkın ne olduğunu sorguluyor ya da yalanın ne olduğunu ya da güzelliğin ne olduğunu... Biraz masalları eleştiren bir kitap yani. Biraz felsefik.

Şimdi yazmakta olduğun?

Bunun devamı gibi biraz. O da rüyalarla ilgili.

Peki, niye geldin Bodrum’a? İtici gücün neydi?

Bir kere ben İstanbul’dan kaçmadım çünkü bir şeyden kaçmak istediğimi farkettiğimde zaten freelance çalışmaya başladım. Boğan şey ofis hayatıydı, şehir değildi. İstanbul’da da mutluydum, güzel bir çevrem vardı. Cihangir’de yaşıyordum. Ama benim hayalim emekli olup doğada yaşamaktı. Nişanlım doğa tutkunu, o zaten hep doğada yaşamak istiyordu. Bütün koşullar bir araya gelince 60 yaşına kadar beklememe gerek yok herhalde dedim. İşimi her şekilde yapabilirim zaten, kitabımı daha rahat yazabilirim.

Sosyalleşmek senin için önemli anladığım kadarıyla. Nasıl başarıyorsun bunu Bodrum’da? 

Kızılağaç’ta oturuyoruz biz. Katip Bodrum’a gidiyorum sık sık.  Yalıçiftlik tarafında arkadaşlarımız var, onlar da doğayı çok seviyorlar. Geçenlerde ağaç dikmeye gittik, Torba kavşağındaki yanan bölgeye... Doğa yürüyüşleri yapıyoruz. Bodrum’a kahve içmeye geliyorum haftada 1-2 kere.

Bu röportajı okuyan ve neye ihtiyacı olan biri seni arayabilir? Mesela düğünü olanlar arayabilir mi? 

Tabii ki! Dada Wedding diye bir Instagram hesabım var zaten. Onun dışında da mesela bir mekan sahibisin fakat fotoğraflarla ya da çektiğin video ile istediğin mesajı veremiyorsun. Ben de o ambiyansı sanki oraya gelmiş biri gibi, kendi gözümden anlatabilecek videolar yaratıyorum. Özel bir etkinlik düzenliyor olabilirsin. O mekana davet etmek istediğin insanı etkilemek istiyorsundur. Ben buna yardımcı oluyorum.

O zaman epey geniş bir müşteri ağın var; restoranlar, oteller, bütün organizasyonlar. 

Mesela Katip’in yeni yılı için bir video çekmiştim.

Kimden, nereden öğrendin video çekmeyi? 

Ben matematik okudum üzerine de iletişim master’ı yaptım. Fotoğraf hobimdi. Sonra New York’a gittim. Orada Luca Babini’den öğrendim. Burada Soho House İstanbul Vogue, Hatemoğlu gibi markalar için çalıştım.

Ceyda, sana nasıl ulaşabilir okuyucularımız?

İnternet sitemden ya da Instagram hesabımdan.

Son sözün var mı?

Var aslında. Bodrum’a yerleşmekle ilgili şunu eklemek istiyorum. Ben 35 yaşındayım, 35 senedir bir şehirli gibi büyüdüm, şehirli alışkanlıklarım oldu şimdi doğaya geldim diye sanki doğada doğmuş biri gibi davranmamın bir manası olduğunu düşünmüyorum. Gerekli kısımları alıp, gerekmeyen kısımları da bırakmak en mantıklısı. Bunu söylemek istedim!  

Çok teşekkür ederiz samimiyetine. 

Ben teşekkür ederim, okurlara sevgiler...

 

  

 

   

  


Diğer Röportajlar..
47
Yukarı Çık